Yabancı Film(İngilizce Dili Dışında) Kategorisinde 2010
yılında İncendies(İçimdeki Yangın) filmiyle adaylığı bulunan Kanadalı yönetmen
David Villeneuve,Prisoners adlı bu polisiye-dram filminde oyuncu kadrosunda
bulunan Hugh Jackman,Jake Gyllenhaal veTerrence Howard gibi ünlü
isimlerle,izleyicisine 153 dakikalık bir merak duygusunu yaşatmayı hedeflemiş.
Büyük oğluyla birlikte geyik avından dönen Keller Dover(Hugh
Jackman),oğlunun avladığı hayvanın etiyle aile arkadaşları olan
Franklin(Terence Howard)-Nancy Birch çiftine lezzetli bir akşam yemeği sunmaya
hazırlanmaktadırlar.Bu arada her iki ailenin ufak çocukları dışarı çıkmak için
izin almışlardır ve bir müddet sonra tüm aile çocuklarının ortadan kaybolduğunu
farkederler.Polise başvuran Keller Dover,şüpheli olarak yakalanan Alex
Jones'un,sorgulama sonrası delil bulunamadığı için serbest bırakılmasıyla
sinirlerine hakim olamayarak karakolun önünde onu kendince sorgulamaya
çalışırken Alex Jones'un söylediği söz üzerine kızının kaybolmasının yaşadığı
panikle gözünü birden kan bürümüştür:
-''Onları bırakana kadar ağlamadılar...''
Olayı araştıran polis memuru Loki(Jake Gyllenhaal),her ne
kadar Alex Jones ile ilgili kanıt bulamasa da sonradan bulacağı bazı
ayrıntılarla birlikte izleyiciye paranoya duygusunu yaşatacak olaylar
zincirinin peşinde sonuca ulaşmaya çalışacaktır.
David Villeneuve, filmde sakin,huzurlu ama bir o kadar da
kasvetli kasaba ortamında içine bir tutam ''öğüt'' serpiştirerek yaptığı kısa
bir başlangıcın ardından konuya direkt olarak dalıyor ve geride kalan bu uzun
sürede paranoya duygusuyla karışık bir merakla birlikte yer yer de
karakterlerin yaşadıklarını da biz izleyicilere hissettirmeye çalışıyor.
Yönetmen,kaybolan çocuğunun bulunamamasının verdiği
çaresizlik duygusunu Kelly Dover'ın eşi Grace Dover(Maria Bello) ve kaçırılan
diğer çocuğun ailesi üzerinden çok fazla yansıtmasa da bu çaresizlik duygusunu
baba Keller Dover'ın üzerinden şiddet dolu bir hırsa dönüştürerek çocuğunu
bulmak için neler yapabileceğini gösteriyor.Baba Keller Dover ile birlikte
üzülürken,sinirlenirken aynı zamanda onunla birlikte çocuğunu kimin kaçırdığını
ve çocuğun akibetinin ne olduğunu öğrenmeye çalışıyoruz.Tabii yönetmen bu
araştırmayı sadece baba üzerinden değil aynı zamanda polis memuru Loki
üzerinden de bizlere sunarak olayların farklı boyutlarını bizlere farklı
gözlerden göstermeye çalışıyor.
Prisoners,konusu itibariyle her ne kadar polisiye film olsa
da konusunun işlenişinin temeline
duyguları oturtmuş.Çocuğu için her şeyi yapmayı göze alan Keller Dover'ın,çocuğunun
ortadan kayboluşuyla çaresiz kalan Grace Dover'ın ve başlarda şüphelerine karşı
gelse de kayıp çocuğunu bulmak ümidi ile sonradan Keller Dover'ın suçuna ortak
olacak olan Franklin Birch(Terrence Howard)'ün ve tüm olayları çözmeye takıntılı,yalnız
yaşayan polis memuru Loki'nin hem kendi içlerinde hem de birbirlerine karşı
yaşadığı duygusal zorlukları biz izleyicilere hissettirerek aslında sadece
çocukları kimin kaçırdığını değil aynı zamanda çocukların önce nasıl
bulunabileceklerini sonra da ölü mü sağ mı bulunacaklarını ve daha sonrasında
da bu çocukların ölü veya sağ bulunduktan sonra da bu ailelerin ve polis
memurunun bu olayın gidişatına göre neler yapabileceklerini,filmi izlerken
kafamızda bize kurgulattırmayı başarıyor.Tabii bu başarıda tek pay sahibi
yönetmen olmuyor haliyle.Konunun temeline duygular oturtulunca bu duyguları
hissettirecek oyunculukların da çoğu Amerikan filminde gördüğümüz abartılı
artist-akstris Amerikan rolllerinin aksine daha çok Avrupa sinemasından aşina
olduğumuz daha doğal daha samimi rollerle gerçekleştirildiğini görüyoruz.Bu
konuda yönetmenin filmin sinir-panik-hırs-şiddet duygularının yükünü üzerine
attığı Hugh Jackman ve Jake Gyllenhall'ın performansları da bizi filme
bağlayıcı unsur oluyor.Aslında burada duygular üzerinde oldukça ilgi çekici bir
ayrıntı var.Bir tarafta çocuğunu kaybeden onu bulmaya çalışan baba diğer
tarafta da o çocuğu bulmaya çalışmakla görevli polis memuru.İkisinin de
hissettikleri duygular aslında aynı:Panik-hırs-şiddet-sinir.Ama toplumda farklı
roller üstlenen bu karakterlerden duyguların yansımasının sonuçları
birbirlerine tamamen zıt.İşte böylece aynı duygularla bir taraftan babanın
hissettikleriyle diğer taraftan da polisin hissettikleriyle aynı olayı farklı
açılardan izliyoruz.
Filmin başlarında iki gencin(Kaybolan çocukların büyük
kardeşleri)geyiklerin avıyla ilgili konuşmaları ve sonrasında kızı kaybolan
babanın yaptıklarıyla yönetmenin bize filmle birlikte şiddeti bir yerde haklı
göstermeye çalıştırdığını bize düşündürse bile bunun sonuçlarının da olacağını
polis memuru Loki üzerinden de göstermiş oluyor.
Film,sadece çocukların bulunup bulunmayacağı ile ilgili
sıradan bir polisiye film değil aynı zamanda bu olayla ilgilenen kişilerin de
akibetinin ne olacağını izleyiciye 153 dakika boyunca merak ettiren,her an ters
köşe olmayı bekleten akıcı bir dram filmi.
Seyri hoş keyfi uzun anlar dilerim.
A.Barış
DEMİRCİ
0 yorum:
Yorum Gönder