17 Ağustos 2014 Pazar

Prisoners



Yabancı Film(İngilizce Dili Dışında) Kategorisinde 2010 yılında İncendies(İçimdeki Yangın) filmiyle adaylığı bulunan Kanadalı yönetmen David Villeneuve,Prisoners adlı bu polisiye-dram filminde oyuncu kadrosunda bulunan Hugh Jackman,Jake Gyllenhaal veTerrence Howard gibi ünlü isimlerle,izleyicisine 153 dakikalık bir merak duygusunu yaşatmayı hedeflemiş.

Büyük oğluyla birlikte geyik avından dönen Keller Dover(Hugh Jackman),oğlunun avladığı hayvanın etiyle aile arkadaşları olan Franklin(Terence Howard)-Nancy Birch çiftine lezzetli bir akşam yemeği sunmaya hazırlanmaktadırlar.Bu arada her iki ailenin ufak çocukları dışarı çıkmak için izin almışlardır ve bir müddet sonra tüm aile çocuklarının ortadan kaybolduğunu farkederler.Polise başvuran Keller Dover,şüpheli olarak yakalanan Alex Jones'un,sorgulama sonrası delil bulunamadığı için serbest bırakılmasıyla sinirlerine hakim olamayarak karakolun önünde onu kendince sorgulamaya çalışırken Alex Jones'un söylediği söz üzerine kızının kaybolmasının yaşadığı panikle gözünü birden kan bürümüştür:

-''Onları bırakana kadar ağlamadılar...''

Olayı araştıran polis memuru Loki(Jake Gyllenhaal),her ne kadar Alex Jones ile ilgili kanıt bulamasa da sonradan bulacağı bazı ayrıntılarla birlikte izleyiciye paranoya duygusunu yaşatacak olaylar zincirinin peşinde sonuca ulaşmaya çalışacaktır.


David Villeneuve, filmde sakin,huzurlu ama bir o kadar da kasvetli kasaba ortamında içine bir tutam ''öğüt'' serpiştirerek yaptığı kısa bir başlangıcın ardından konuya direkt olarak dalıyor ve geride kalan bu uzun sürede paranoya duygusuyla karışık bir merakla birlikte yer yer de karakterlerin yaşadıklarını da biz izleyicilere hissettirmeye çalışıyor.

Yönetmen,kaybolan çocuğunun bulunamamasının verdiği çaresizlik duygusunu Kelly Dover'ın eşi Grace Dover(Maria Bello) ve kaçırılan diğer çocuğun ailesi üzerinden çok fazla yansıtmasa da bu çaresizlik duygusunu baba Keller Dover'ın üzerinden şiddet dolu bir hırsa dönüştürerek çocuğunu bulmak için neler yapabileceğini gösteriyor.Baba Keller Dover ile birlikte üzülürken,sinirlenirken aynı zamanda onunla birlikte çocuğunu kimin kaçırdığını ve çocuğun akibetinin ne olduğunu öğrenmeye çalışıyoruz.Tabii yönetmen bu araştırmayı sadece baba üzerinden değil aynı zamanda polis memuru Loki üzerinden de bizlere sunarak olayların farklı boyutlarını bizlere farklı gözlerden göstermeye çalışıyor.


Prisoners,konusu itibariyle her ne kadar polisiye film olsa da konusunun işlenişinin temeline  duyguları oturtmuş.Çocuğu için her şeyi yapmayı göze alan Keller Dover'ın,çocuğunun ortadan kayboluşuyla çaresiz kalan Grace Dover'ın ve başlarda şüphelerine karşı gelse de kayıp çocuğunu bulmak ümidi ile sonradan Keller Dover'ın suçuna ortak olacak olan Franklin Birch(Terrence Howard)'ün ve tüm olayları çözmeye takıntılı,yalnız yaşayan polis memuru Loki'nin hem kendi içlerinde hem de birbirlerine karşı yaşadığı duygusal zorlukları biz izleyicilere hissettirerek aslında sadece çocukları kimin kaçırdığını değil aynı zamanda çocukların önce nasıl bulunabileceklerini sonra da ölü mü sağ mı bulunacaklarını ve daha sonrasında da bu çocukların ölü veya sağ bulunduktan sonra da bu ailelerin ve polis memurunun bu olayın gidişatına göre neler yapabileceklerini,filmi izlerken kafamızda bize kurgulattırmayı başarıyor.Tabii bu başarıda tek pay sahibi yönetmen olmuyor haliyle.Konunun temeline duygular oturtulunca bu duyguları hissettirecek oyunculukların da çoğu Amerikan filminde gördüğümüz abartılı artist-akstris Amerikan rolllerinin aksine daha çok Avrupa sinemasından aşina olduğumuz daha doğal daha samimi rollerle gerçekleştirildiğini görüyoruz.Bu konuda yönetmenin filmin sinir-panik-hırs-şiddet duygularının yükünü üzerine attığı Hugh Jackman ve Jake Gyllenhall'ın performansları da bizi filme bağlayıcı unsur oluyor.Aslında burada duygular üzerinde oldukça ilgi çekici bir ayrıntı var.Bir tarafta çocuğunu kaybeden onu bulmaya çalışan baba diğer tarafta da o çocuğu bulmaya çalışmakla görevli polis memuru.İkisinin de hissettikleri duygular aslında aynı:Panik-hırs-şiddet-sinir.Ama toplumda farklı roller üstlenen bu karakterlerden duyguların yansımasının sonuçları birbirlerine tamamen zıt.İşte böylece aynı duygularla bir taraftan babanın hissettikleriyle diğer taraftan da polisin hissettikleriyle aynı olayı farklı açılardan izliyoruz.

Filmin başlarında iki gencin(Kaybolan çocukların büyük kardeşleri)geyiklerin avıyla ilgili konuşmaları ve sonrasında kızı kaybolan babanın yaptıklarıyla yönetmenin bize filmle birlikte şiddeti bir yerde haklı göstermeye çalıştırdığını bize düşündürse bile bunun sonuçlarının da olacağını polis memuru Loki üzerinden de göstermiş oluyor.

Film,sadece çocukların bulunup bulunmayacağı ile ilgili sıradan bir polisiye film değil aynı zamanda bu olayla ilgilenen kişilerin de akibetinin ne olacağını izleyiciye 153 dakika boyunca merak ettiren,her an ters köşe olmayı bekleten akıcı bir dram filmi.

Seyri hoş keyfi uzun anlar dilerim.


                                                                                                                      A.Barış DEMİRCİ

0 yorum:

Yorum Gönder